Hamas tarafından dün sabah saatlerinde birçok noktadan başlatılan sızma operasyonu, İsrail ordusu ve yerleşimci Yahudi teröristler tarafından aylardır aralıksız devam eden şiddet eylemleri ve provokasyonların ardından geldi. Filistinliler bir yandan, sokaklarda otomatik silahlarla dolaşan, Filistinlilere ait zeytin ağaçlarını kesen, su kuyularını çimentoyla dolduran Yahudi yerleşimcilerin terör eylemleriyle uğraşırken, bir yandan da İsrail ordusunun artan şiddeti nedeniyle sevdiklerini kaybediyor. Geçtiğimiz aralık ayında Binyamin Netanyahu önderliğinde kurulan ve uzmanlar tarafından “İsrail tarihinin en aşırılık yanlısı” olarak nitelendiren koalisyonun kurulmasından bu yana Filistinliler için zorlu işgal şartları daha da ağırlaştı. Ulusal Güvenlik Bakanlığı’na ırkçı Itamar Ben-Gvir’in getirilmesiyle beraber Filistinliler sokakta bile rahatça yürüyemez hale geldi. Yahudi yerleşimciler tarafından Mescid-i Aksa’ya yapılan provokatif baskınlar ise sadece Filistin’de değil tüm dünyadaki Müslümanlardan büyük tepki görüyor. Fanatik Yahudi yerleşimcilerin faaliyetleri artık İsrail basınında bile “terör” olarak tanımlanırken, İsrail ordusu da Cenin gibi mülteci kamplarında sık sık katliamlara imza atarak Filistinlilerin öfkesini üzerine çekiyor.
Uluslararası toplum tarafından illegal olarak tanımlanmasına rağmen İsrail’in yasa dışı yerleşimleri Batı Şeria’da kanser hücresi gibi yayılmaya devam ediyor. Kaçak Yahudi yerleşim birimleri, bölgedeki fanatik yerleşimci grupların prefabrik yapı, çadır, karavan ve diğer geçici barınakları kimi zaman Filistinlilere ait özel arazilere kimi zaman da kırsal alanlara yerleştirmesiyle başlıyor. Filistinliler, çoğu silahlı bu yerleşimcileri buradan uzaklaştırmaya çalıştığında ise İsrail ordusunun müdahalesiyle karşılaşıyor. Netanyahu hükümeti ise İsrailli bazı medya kuruluşları ve eski generaller tarafından dahi artık “terör eylemi” olarak nitelenen yerleşimci teröristlerin Filistinlilere karşı şiddet eylemlerine herhangi bir önlem almazken yerleşimci teröristler herhangi bir cezai yaptırımla da karşılaşmıyor. Hukuki kalkan sağlanan yerleşimciler ise her geçen gün saldırganlıklarını artırıyor.
Mescid-i Aksa’yı 1994’ten beri himayesinde tutan Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, fanatik Yahudilerin kutsal mekana girmesini “baskın” olarak nitelese de, Yahudiler, İsrail’in tek taraflı kararı ve bazı fanatik örgütlerin girişimleriyle 2003’ten bu yana polis eşliğinde Mescid-i Aksa’ya giriyor. Ben-Gvir’in bakan olmasından sonra sıklaşan baskınlar, İsrail kamuoyundan da şiddeti körüklediği için tepki görüyor. 2023’ün başından beri fanatik Yahudi yerleşimciler Mescid-i Aksa’ya çok sayıda baskın düzenledi. Son olarak “Sukot (Çardaklar) Bayramı” bahanesiyle Aksa’ya polis nezaretinde yerleşimciler girmişti.
İsrail ordusu, 3 Temmuz günü Cenin kenti ile Cenin Mülteci Kampı’na baskın düzenlemiş ve bölgeyi kuşatma altına almıştı. İsrail güçlerinin havadan ve karadan yaklaşık 48 saat süren şiddetli saldırılarında 4’ü çocuk, 12 Filistinli öldürülmüş, 20’si ağır olmak üzere yaklaşık 120 kişi yaralanmıştı. Yaklaşık 150 bin Filistinli mültecinin yaşadığı kampta altyapı büyük zarar görmüştü. Sonraki aylarda da kamp içinde ve çevresinde saldırılarını sürdüren İsrail ordusu çok sayıda Filistinliyi öldürmüştü.
Ben Gvir, “Benim, eşimin ve çocuklarımın Batı Şeria’da seyahat etme hakkı Arapların seyahat etme hakkından daha önemli” açıklaması yaparak İsrail’in apartheid rejimini açıkça onaylamıştı. Aşırı sağcıların İsrail’de iktidara gelmesinden bu yana ayrımcılık dayanılmaz boyutlara ulaşırken, Müslümanlar ve Yahudiler arasında suyun kullanımı gibi insani konularda bile derin bir ayrımcılık söz konusu. İsrail, tüm uluslararası tepkilere rağmen Filistinlileri tecrit eden duvarlar örmeyi de sürdürüyor.